Bu Blogda Ara : Arayacağınız kelimeyi yazın ve enter'a basın.

22 Kasım 2016 Salı

ÇOCUK HAKLARI DOSYASI : AK PARTİ, ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKAMIYOR /// ÇOCUKLARINIZI KORUYUN

YILMAZ ÖZDİL : Bi kere…

10 yaşındaki erkek çocuklarına tarikat yuvasında senelerce tecavüz ediliyor, aile bakanı "bi kerecik" diyor.

11 yaşındaki kız çocuklarını koynuna alan 70 yaşındaki sapıklara af çıkarılıyor, başbakan "bi kereliğine" diyor.

*

Anlatayım size o "bi kere"yi…

*

Herifin biri 16 yaşındaki kuzenini zorla kaçırdı, imam nikahıyla kapatıp, eve hapsetti, pencereden dışarı bakıyor diye kıskandı, bıçakla delik deşik ederek öldürdü.

Güya 14 sene verdiler, alt tarafı dört sene yattı, afla çıktı.

Belediyede işe girdi, aynı yerde çalışan biriyle tartışırken, belinde taşıdığı ruhsatsız tabancayı çekti, dran dran, vurdu.

Neyse ki, vurduğu kişi ölmedi, ameliyat mameliyat, kefeni yırttı.

Vurulan kefeni yırtınca, vuran da yırttı.

Nasıl olsa ölmedi deyip, yaralamadan dört sene hapis verdiler.

Ama, bir gün bile yatmadı.

Çünkü, cezayı ertelediler, sakın bir daha yapma deyip, belindeki ruhsatsız tabancayla birlikte sokağa saldılar.

Konu komşu devreye girdi, çöpçatanlık yaptı, bu herife kız buldular iyi mi…

Resmi nikahla evlendi.

Resmen evliyken, gitti dul bir kadınla yaşamaya başladı.

Yakında boşanacağım, şimdilik idare et, şu anda resmi nikah yapamam ama, evimin tapusunu senin üstüne yapacağım dedi.

İki sene oyaladı.

Tapuyu mapuyu vermeyince, hır çıktı, dul kadın bağırıp çağırmaya başladı.

Sen misin bağıran…

Baltayı kaptı, savurdu, kadının kafasını harrss diye ikiye böldü.

İkinci defa kadın öldürmüştü, bu defa güya 15 sene verdiler, alt tarafı altı sene yattı, gene çıktı.

Mahalleli gene devreye girdi, bu herifi, Hande Ataizi'nin sunduğu "dest-i izdivaç" programına gönderdiler.

E böylesine cazip, pırıl pırıl damat adayı her zaman bulunmaz, kapanın elinde kaldı, Arap asıllı bir kadınla evlendi.

Neyse ki, o kadını öldürmedi, boşandı.

Talihsizlikler (!) hep onu bulmuştu yani…

Şansını tekrar denemek için, bu defa, Flash tv'deki "ne çıkarsa bahtına" isimli evlilik programına katıldı.

Canlı yayında "kader kurbanıyım" dedi."Dürüst bir insanım, yalan söylemem, yuva kurmak benim de hakkım, 62 yaşındayım, şeker hastasıyım, bir su verenim olsun istiyorum" dedi.

Bu program sırasında, bir kadınla daha imam nikahıyla yaşadığını itiraf etti, acaba onu da öldürdü mü diye merak edildi, onu öldürmemişti.

Böylece…

Üçü gayrimeşru, beş kadınla evlenip sadece ikisini öldürdüğü ortaya çıktı.

Duygulu anlar yaşandı.

İki ay sonra…

Normalde insan içine çıkmaması gereken bu herif, Seda Sayan'ın show tv'deki evlilik programına konuk edildi.

Seda Sayan gayet güzel sohbet etti, seyircilere dönüp "bu kadar güleryüzlü bir katil gördünüz mü?" diye sordu.

Kahkahalarla alkışladılar.

Herifin öldürdüğü kadınlardan birinin oğlu, telefonla canlı yayına bağlandı, "bu herifin televizyona çıkarılmasından rahatsızlık duyuyorum" diye tepki gösterdi.

Seda Sayan "niye rahatsız oluyorsun ayol?" diye sordu.

Çocuk isyan etti, "niye olacak yahu, oradaki herif annemi öldürdü, normalde hapiste olması lazım, televizyon televizyon geziyor" diye bağırdı.

Kadın örgütleri ayağa kalktı, ancak, yandaş televizyonların yorumcuları derhal kulp buldu, bu kadın örgütlerinin "aslında pkk'lı" olduğu söylendi.

Rezilliği meclise taşıyan Chp'nin kadın milletvekillerine yandaş medyada hakaret yağdırıldı, "botokslu vekiller" filan denildi.

Neticede güya soruşturma açıldı ama, reşit bile olmayan imam nikahlı eşlerini hunharca katleden heriflerin ekranlara çıkarılmasının, alkışlanmasının, sevimli damat adayı olarak gösterilmesinin "basın özgürlüğü"ne girdiğine hükmedildi.

*

Bu memleketin ne kadar arsızlaştığının, yüzsüzleştiğinin, toplumun ne hale getirildiğinin göstergesiydi.

Utanma, sıkılma, ayıp gibi kavramların tedavülden kalktığının kanıtıydı.

*

Ve siz hâlâ merak ediyorsunuz…

Nasıl oluyor da, torunu yaşındaki kız çocuklarına musallat olan sapıklara "aile birliği" adı altında af yasası çıkarılabiliyor?

Böyle bir yasa, nasıl oluyor da TBMM'ye getirilebiliyor?

*

Karikatüristler "terörist" diye hapse tıkılırken, tescilli kadın katilleri "basın özgürlüğü"nden faydalanıyorsa…

Diyanet'in resmi internet sitesinden "babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir" diye fetva veriliyorsa…

78 yaşındaki şeriatçının koynuna sokulan 13 yaşındaki kız çocuğuna, adli tıp kurumu tarafından "ruh sağlığı bozulmadı" diye rapor veriliyorsa…

Yetiştirme yurdundaki erkek çocuklarına tecavüz eden din dersi öğretmeni, sosyal hizmetler müdürü yapılıyorsa…

Akp milletvekili, hayvanlara tecavüz eden insanlara, yeniden hayvan sahibi olmaları için "bir şans daha" verilmesini öneriyorsa…

Bu memleketin adalet bakanı, 11 yaşındaki kız çocuklarının dedeleri yaşındaki heriflerin yatağına sokulmasını "küçüğün de rızasıyla" diye izah ediyorsa…

*

Çocuklara bayram hediye eden dünyadaki tek meclis'in, çocuklara tecavüzü aklaması anormal mi kardeşim?

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category istihbarat]

[tags ÇOCUK HAKLARI DOSYASI, AK PARTİ, ÇOCUK]

TARİH /// Unutturulan Utanç Katliamı : "Harre Olayı"

Tarih, zamanımıza ve geleceğe öğütler veren bilimdir. Tarihi olayları iyi anlamak ve gerekenleri yapmak toplumu kültürel yönden güçlü kılar. Burada önemli olan doğru bilgilere ulaşmaktır.

İnsanlık var olduğundan bu yana, herhangi bir gerekçeden dolayı toplumlar birbirini boğazlamaktadır. Haklı haksız, suçlu suçsuz, mazlum zalim her dönem olmuştur, olacaktır da…

Savaşların en önemli sebepleri zenginlik kaynaklarına sahip olma, bağımsızlık ve din olmuştur. En ilginç savaşlarda dini ihtilaflardan oluşmuş, milyonlarca insan katledilmiştir. Din adına yapılan savaşlar farklı iki din mensupları arasında olduğu gibi, aynı dinin mensupları devletler arasında da olmuştur. 17. yüzyılda Avrupa’da dini ihtilaflardan dolayı başlayan 30 yıl savaşlarında 10 milyon insan ölmüştür. İslam dünyasında sünni-şia çatışmalarını unutmak mümkün mü?

Unutmak mümkün değil fakat; unutturulmaya çalışılan ve öğretilmek istenmeyen dini olaylar da vardır! Üzeri örtülmeye çalışılan bir olay var ki, ne zaman hatırlasam hüzünlenir, keşke bende o dönem yaşasaydım da Peygamber Sancağı altında zalimlere karşı savaşarak şehit olsaydım diye düşünürüm.

“İslam tarihinin en acıklı olayı nedir?” diye bir soru yöneltilse, genellikle cevap “Kerbela Olayı” denir.

Evet, Kerbela’da Hz. Hüseyin ile birlikte 72 Müslüman, Yezid’in ordusu tarafından katledilmiştir. Bu olay çok önemlidir. Aklı başında hiç bir Müslüman bu olayı unutmaz. Şehitleri rahmetle, Yezid’i de bu olaydan dolayı lanetle anar.

Ancak bu olaydan daha önemli bir katliam daha var: “Harre Olayı”

680 yılında meydana gelen Kerbela olayından sonra Emevi halifesi Yezid, İslam dünyasını kendine biat ettirmiştir. Medine’de yaşayan, Peygamber Efendimizin hadislerini, sünnetlerini ve açıklamalarını not eden sahabiler ve sahabilerin öğrencileri tabiinler, Yezid’in hüküm sürdüğü Şam’da İslam’a aykırı yaşayışı ve halka yaptığı zulumden dolayı Yezid’in halifeliğini tanımadıklarını ilan etmişlerdir.

Yezid bu gelişme karşısında, Müslim bin Ukbe komutasında 12 bin kişilik bir orduyu Medine üzerine gönderir. Emevi ordusu içinde ittifak yaptığı Bizanslı askerlerde bulunmaktadır.

Sahabiler ve Medine halkı, şehri savunmak için hendekler kazarlar. Güçlü Emevi ordusu karşısında dayanamazlar ve mağlup olurlar. Emevi ordusunun komutanı Müslim bin Ukbe, Yezid’in talimatıyla, işgal ettikleri Medine’yi askerlerine üç gün boyunca yağmalanması için ‘mübah’ kılar. “Mübah kılınması” her türlü mal ve can, yağmacıların insafına bırakılması demektir.

80 civarında sahabi öldürülür, başları kesilir, Şam’a gönderilir. Genç kızlara ve kadınlara tecavüzler yapılır. Yaşlı, genç, çocuk demeden binlerce Müslüman katledilir. Genç kızlar cariye, genç erkekler köle olarak alınır. Evler ve iş yerleri yağmalanır. Evler  ve mescidlerde bulunan önemli belgeler yakılır. Üçüncü günden sonra öldürmedikleri Medine halkını meydanlarda toplayarak “Yezid’in kulu ve kölesi” olarak halifeye itaat edeceklerine dair bağlılık sözü istenir. Bazı Müslümanlar önceki halifelere yaptıkları gibi “Allah’ın kitabı ve O’nun elçisinin sünneti üzere bağlı kalacağım” diye yemin edince bunlar da halkın gözleri önünde katledilir. Baskı ile “Yezid’in kulu ve kölesi” olduklarını kabul edenler bağışlanır. Tecavüze uğrayan kadınların doğurduğu çocuklara “harre çocukları” denmiştir.

Peygamberimizin Mescidinin bulunduğu topraklar kirletilmiş, Medine harap olmuştur. Yıl 683.

Yezid bununla yetinmeyip, Emevi ordusunu Mekke üzerine gönderir. Ordunun komutanı Müslim bin Ukbe yolda hastalanır ve geberir. Yerine “Haccac” komutanlığa getirilir. Bu Haccac, daha sonra yaptığı zulüm ve katliamlardan dolayı “zalim” olarak anılacaktır. (Zalim Haccac, valilik döneminde 200 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu söylenmektedir)

Mekke’yi kuşatan Emevi ordusu, aylarca mancınıkla şehre taş ve ateş atar. Atılan taşlarla Kabe yıkılır! Mekke halkı açlıkla kıvranır. Zalim Haccac, Müslümanları aşağılamak için Mekke’ye hayvan leşlerini mancınıkla attırır. Halk köpek leşlerini bile yer. Bulaşıcı hastalıklar yayılır. Mekke emiri Abdullah bin Zübeyr, bu şekilde yaşamaktansa vuruşarak ölmeyi tercih eder ve çıkan çatışmada şehid olur. Kafası kesilir, Şam’a gönderilir. Zalim Haccac, Mekke’de katlimalarına devam eder. Yıkılan Kabe’yi yaktırır!

Bu gelişmelerden sonra denilir ki; Yezid, Bedir’de öldürülen müşriklerin intikamının alındığına dair şiir okur.

Yezid bu katliamları bir zafer olarak görür. Eğlenmek için av partisi düzenler. Dağda bir geyiğin arkasından yalnız gider. Kamp yerine atı döndüğünde, Yezid’in ayağı üzengide takılı, yerlerde sürüklenerek vücudu paramparça olarak ölmüş halde gelir. Yıl 683.

“Şehitlere rahmetler, zalimlere lanetler olsun!”

YILMAZ KARAHAN

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category araştırma]

[tags TARİH, Utanç, Katliam, Harre Olayı]

TARİH /// VİDEO : Atatürk'ün Samsun'a Çıkmasından Sonra Yaşananlar

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=w4AsJ12tvFk&feature=em-subs_digest

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category araştırma]

[tags TARİH, VİDEO, Atatürk, Samsun]

ABHAZ & ÇERKEZ & ÇEÇEN DOSYASI /// VİDEO : Çerkesya'dan Mahalli Çerkes Düğünü 2016 HD

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=6de1tVlSAEs&list=TLGGXobbdDhn7osyMjExMjAxNg

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category istihbarat]

[tags ABHAZ & ÇERKEZ & ÇEÇEN DOSYASI, VİDEO, Çerkesya, Mahalli, Çerkes Düğünü]

KOMPLO TEORİLERİ /// VİDEO : ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİ, VATİKAN DOSYASI, GİZLİ BÜYÜKADA TOPLANTISI

VİDEO LİNK :

https://www.youtube.com/watch?v=rkogSNgPbD4&feature=em-subs_digest

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category araştırma]

[tags KOMPLO TEORİLERİ, VİDEO, ABD, BAŞKANLIK SEÇİMLERİ, VATİKAN DOSYASI, GİZLİ, BÜYÜKADA, TOPLANTI]

İNGİLTERE & MI5 & MI6 DOSYASI : İngiliz milletvekilinden Avrupa'ya Gülen uyarısı

İngiliz Muhafazakar Parti Milletvekili Daniel Kawczynski, 15 Temmuz darbe girişimi ve Türkiye’nin AB üyelik süreci başlıklarında önemli açıklamalarda bulundu. 15 Temmuz’un arkasında Gülen hareketinin olduğunu belirten Kawczynski, darbe girişimin ardından Avrupa’nın Türkiye’ye yeterli desteği vermediğini söyledi.

İngiltere Parlamentosu Muhafazakar Parti Milletvekili ve Meclis Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Daniel Kawczynski, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimini ve darbe girişiminin ardından Batılı ülkelerin Türkiye’ye yönelik tutumunu TRT World’e değerlendirdi.

Darbe girişiminin arkasında FETÖ’nün olduğuna inandığını vurgulayan Kawczynski, Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinde yalnız bırakılmaması gerektiğini söyledi.

Türkiye’nin İngiltere için çok saygın bir NATO müttefiki olduğunu, darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında yaşanan gelişmelerin bu olayın araştırılmasını kaçınılmaz kıldığını belirten Kawczynski, “Biz şimdi bunun için çok titiz bir çalışma başlattık. İngiltere’den ve diğer ülkelerden bir çok uzmanla mülakatlar yapıyoruz. Ocak ayında Türkiye’ye bir ziyaretimiz olacak ve darbe teşebbüsünde hasar gören yerleri kendimiz göreceğiz. Bu meseleyi hakikatle ele almak istiyoruz. Çünkü benim izlenimlerime göre, Türkiye’de yaşanan darbe teşebbüsüne, bazı Avrupa başkentlerinin tamamen sessiz kalması karşısında Türk dostlarımız en hafif ifadeyle, büyük bir hayal kırıklığı içerisinde.” diye konuştu.

Türkiye’nin darbe girişiminden sonra Batı’dan yeterli desteği göremediğine işaret eden İngiliz parlamenter, “Bu olay herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşansaydı, AB ve NATO üyelerinin o ülkeye büyük destek vereceklerine şahit olurduk.” ifadelerini kullandı.

Kawczynski, Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinde yalnız bırakılmaması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’nin yabancı güçler tarafından istikrarsızlaştırılmasının İngiltere’nin stratejik menfaatleri açısından korkunç sonuçlar doğuracağını belirtti.

Paris saldırılarını örnek göstererek, Batı ülkelerini ve medyayı olaylar karşısında çifte standart uygulamakla suçlayan Kawczynski, şunları kaydetti:

“Mesela dün biz Paris’teki korkunç terör saldırısında hayatını kaybedenleri andık. BBCbu trajik saldırı ile ilgili haberlerle doluydu. Ama ben kendi yayın kuruluşlarımızda, 15 Temmuz’da hayatını kaybeden insanlara dair çok az şey gördüm. Kanaatimce bizim toplumumuz Türkiye’nin cumhurbaşkanına ve başbakanına peşin hükümlü davranıyor. Kendi ajandaları var. İngiltere’de 241 vatandaşımız, kendi meclisimizi hedef alan ve İngiliz halkının demokratik iradesini devirmek isteyen güçler tarafından katledilseydi ne olurdu? Bence gerçekten durup düşünmeleri gerek.”

“DARBE TEŞEBBÜSÜNÜ DURDURAN TÜRK HALKIYDI”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Türk halkının darbenin yaşandığı gece sergilediği kararlı tutuma dikkati çeken Kawczynski, “Cumhurbaşkanının Türk halkını sokağa davet etmesi gerçekten çok cesaret verici bir hareketti ve benzeri görülmemiş şekilde devasa bir kalabalık sokağa döküldü. Darbe teşebbüsünü durduran Türk halkıydı. Sandık başında verdikleri kararın hedef alındığını çok iyi anladılar. Türk halkına hayran kaldık.” dedi.

Darbe girişiminin ardından Türkiye’de başlatılan soruşturma sürecine ilişkin eleştirileri değerlendiren Kawczynski, “Açıkça ifade etmeliyim ki, Türkiye’yi en yüksek sesle eleştiren ve kınayan Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin içinden geçtiği süreci hiç yaşamadı. Kendi tepkinizin ne olacağını ancak bu ölçüde bir olayı yaşadıktan sonra bilebilirsiniz. Eminim ki, Avrupa’daki bütün siyasiler de öncelikli olarak demokrasiyi savunmak için yapılabilecek her şeyi yaparlardı. Tankların caddelere çıkmasından bahsediyoruz. Birçok insan kanının son damlasına kadar demokrasiyi savunurdu. Siyasiler bile.” şeklinde konuştu.

“DARBE GİRİŞİMİNİN ARDINDA GÜLENCİ HAREKETİN OLDUĞUNA İNANIYORUM”

FETÖ’nün sadece Türkiye için değil birçok ülke için tehlikeli olduğuna dikkati çeken Kawczynski, “Darbe girişiminin ardında Gülenci hareketin olduğuna inanıyorum. Bundan şüphem yok.” diye konuştu.

Kawczynski, “Gülenci hareket sadece Türkiye sınırları içinde faaliyet göstermiyor, Türkiye dışında birçok yerde de faaliyetleri var. Böylesine bir olay bugün Türkiye’de yaşanıyorsa, yarın herhangi bir Avrupa ülkesinin de başına gelebilir.” ifadesini kullandı.

ABD başkanlığına seçilen Donald Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlayacağını hatırlatan Kawczynski, ABD’nin, NATO müttefiki olan Türkiye’nin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iade edilmesi talebine kulak vermesi gerektiğini belirtti.

“TÜRKİYE’Yİ STRATEJİK ORTAK OLARAK KAYBETMEK AVRUPA İÇİN FELAKET OLUR”

Darbe girişiminin ardından Türkiye ve Batı ülkeleri ilişkilerini değerlendiren Kawczynski, “Türkiye’nin istikrarını ve NATO’ya olan sadakatini hafife almamamız gerekir. DEAŞ’ın Avrupa’ya ilerleyişini engelleyecek tek ülke Türkiye’dir. Türkiye’yi stratejik bir ortak olarak kaybetmek, Avrupa için felaket anlamına gelir.” dedi.

“AB’NİN ‘DUR KALK- DUR KALK’ TAVRI UTANÇ VERİCİ BİR TUTUM”

AB’nin, Türkiye’nin güvenini kazanmak için yapması gereken çok şey olduğunu belirten Kawczynski, şöyle devam etti:

“AB’nin Türkiye’nin üyeliğine yönelik ‘dur kalk-dur kalk’ tavrı utanç verici bir tutum. Ben Türklerin bu konuda AB’ye karşı tabiri caizse evliya sabrı gösterdiklerine inanıyorum. Bugüne kadar Avrupa’da barışı sağlayan güç NATO olmuştur ve Türkiye çok önemli bir NATO üyesidir. Avrupa’da Türkiye’siz barış ve istikrarın sağlanması mümkün olamaz. Brüksel’deki bazı bürokratlar, bir Avrupa ordusu kurulmasından ve Türkiye’nin AB’nin dışında bırakılmasından bahsediyorlar. Bu kesinlikle kaotik bir duruma sebebiyet verir. Türkiye’nin dışlanması bölgede daha büyük bir istikrarsızlığa sebep olur. Türkiye eğer mülteci krizine el atmasaydı Avrupa’nın başı çok büyük belada olacaktı. Bunu asla unutmayalım. Avrupa’ya yönelecek muhtemel mülteci akınını durduran ülke Türkiye’dir. Dolayısıyla Avrupa’nın Türkiye ile stratejik ortaklığını sürdürmesi şarttır.”

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category güvenlik]

[tags İNGİLTERE & MI5 & MI6 DOSYASI, İngiliz, milletvekili, Avrupa, fetullah Gülen, uyarı]

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : Son kararnamenin kaynak dosyaları


Son kararnamenin kaynak dosyaları

Diğer Kamu Kuruluşlarından ihraç edilenler
Emniyet Genel Müdürlüğünden ihraç edilenler
Göreve iade edilen kamu görevlileri
Jandarma Genel Komutanlığından ihraç edilenler
Kapatılan Basın Yayın Kuruluşları
Kapatılan Dernekler
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilenler
Yeniden Açılan Dernekler
Yeniden Açılan Özel Sağlık Kuruluşları
Yeniden Açılan Vakıflar
DÖKÜMANLARI TOPLU OLARAK BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ.
[status publish]
[geotag on]
[publicize off|twitter|facebook]
[category terör]
[tags FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI, kararname, kaynak dosyaları]

DARBELER DOSYASI : İngiliz İstihbaratı M16 çalışmalar yapıyor, Sadece M16 değil, CIA, MOSSAD, KGB...

Türkiye'de ikinci darbe olacak mı? tartışması devam ediyor. Emekli Albay Atilla Uğur’un yapmış olduğu basın açıklaması gündeme bomba gibi düştü. TUBDER Yönetim Kurulu Başkanı ve Siyaset Bilimi Uzmanı Kenan Karataş, asıl hedefin 2. Darbe olmadığını asıl projenin Kürt kardeşlerimizi isyana teşvik etmek olduğunu söyledi.

Emekli Albay Atilla Uğur’un yapmış olduğu basın açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Uğur’a göre 2. Darbe için İngiliz İstihbarat Teşkilatı Doğu bölgesin de ki aşiretlerle görüşme halinde. Ve İngiliz istihbaratı 2. Darbeye destek vermeleri adına aşiretlere yüklü miktarda mali destek sağlamakta.

2. darbenin olabileceği yönünde ki açıklamalara ihtimal vermeyen TUBDER Yönetim Kurulu Başkanı ve Siyaset Bilimi Uzmanı Kenan Karataş, Emekli Albay Uğur’un İngiliz istihbaratının çalışmalarına yönelik açıklamasının doğru olduğunu anacak asıl amacın 2. Darbe olmadığını iddia etti.

Karataş yaptığı basın açıklamasında şunları kaydetti;

Türkiye medyası ve vatandaşlarımız emekli Albay Atilla Uğur’un “Kasım ayında 2. Darbe olacak” yönünde ki açıklamalarıyla uyandı. Uğur’un açıklamalarını bizde okuduk, İngiliz Haber Alma Örgütü olan MI6’nın doğuda ki aşiretlere yönelik çalışmaları doğrudur. Ancak M16’nın 2. Darbeye yönelik çalışma yaptığı görüşüne kesinlikle katılmıyorum. Biz, hendek çatışmasından beri emperyalist ajanların Doğu’da bulunduklarını, yöreye özgü kıyafetlerle dolaştıklarını, yöre dilini konuştuklarını ve tüm taşeron örgütleri Doğu’ya kaydırdıklarını ifade etmiştik.

Karataş: Sadece M16 değil, CIA, MOSSAD, KGB ve diğer haber alma örgütleri de şuan Doğudadır.

Bakın sadece İngiliz Haber Alma Teşkilatı olan MI6’nın Doğu’da olduğunu düşünmek yanlıştır. Bu örgüt dışında CIA, MOSSAD, KGB ve diğer emperyal istihbaratçılar da Doğu’da çalışmalarını yürütmektedirler. Aşiretlerle görüşülmekte, askeri üsler, karakollar, yol güzergahları ve hükümet binaları gibi önemli merkezler hakkında bilgi toplanılmakta, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede ki gücü ve varlığı tespit edilmektedir.

Siyaset Bilimi Uzmanı Kenan Karataş, asıl hedefin 2. Darbe olmadığını asıl projenin Kürt kardeşlerimizi isyana teşvik etmek olduğunu söyleyerek tartışmanın boyutunu ve yönünü değiştirdi.

Bugün ki Irak’ın sınırları ve Irak’ın kurulması kadın İngiliz casus Margaret Lowithan Bell tarafından çizilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Kadın İngiliz ajan Arap coğrafyasına girmiş ve halkı isyana teşvik ederek bölgede ki Türk varlığına son vermek istemiştir. Çalışmalarında başarılı olan ajan Bell, Irak’ın sınırlarını çizerek İngiliz himayesinde kurulmasına ve ilk kralın (Faysal) atanmasına karar veren kişi olmuştur. . İşte tarih tekerrür etmek istenmekte ve başta MI6 ajanları olmak üzere diğer sömürgeci devlet ajanları bölgemiz halkını isyana teşvik etmek istemektedirler. Emekli Albay Uğur’la farklı düşündüğümüz konu işte burada saklıdır, Uğur 2. Darbe için çalışma yapıldığını iddia ederken biz sonuçları darbeden çok daha vahim olabilecek 2. Bir Irak projesinin tekerrürüne yönelik bir çalışmanın varlığından söz ediyoruz. Öngördüğümüz projeye göre, İsrail ve İngiliz himayesinde Maraş’ı, Antakya’yı ve hatta Adana’yı da içine alacak bir Federasyon Devlet kurulmak istenmektedir. Ancak bu yapı içerisinde Türkiye düşünülmemektedir. İleri ki süreçlerde ise, Irak ve Suriye’nin de bir bölümünün (Devlet olarak) söz konusu Federasyon Devlete dahil edilmesi planlanmaktadır.

Terör ve dünya istihbarat örgütleri alanında da eğitim alan Siyaset Bilimi Uzmanı Kenan Karataş, Emekli Albay Uğur’un “Kasım ayında 2. Darbe olacak” tezine katılmadığını ama Doğu’da iç savaşın çıkma olasılığının yüksek olduğunu ve bu çatışmanın 2. Darbeye yönelik değil “ Etnisiteye dayalı İsyan” derecesine yükseleceğini ifade ederek sözlerine son verdi.

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category güvenlik]

[tags DARBELER DOSYASI, İngiliz, İstihbarat, M16, CIA, MOSSAD, KGB]

MİT DOSYASI /// Alman vekilden çılgın iddia : MİT'in Almanya'da 6 bin muhbiri var

Alman vekilden çılgın iddia: MİT'in Almanya'da 6 bin muhbiri var

Türkiye'nin Almanya'daki vatandaşları arasındaki etkinliğinin giderek artması, Almanları telaşlandırmış durumda. İstihbarat konusunda uzman isimlerinden olan Alman Yeşiller Partisi milletvekili Hans-Cristian Ströbele, MİT'in ülkesinde 6 bin muhbiri olduğunu öne sürdü. Ströbele'ye göre muhbirler, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarını takip ediyor.

Alman Die Welt gazetesi, Alman milletvekillerinin Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Almanya'daki faaliyetlerinin incelenmesi talebinde bulunacağını yazdı.

Die Welt, MİT'in Almanya'daki istihbarat görevlileri ve sayıları 6 bini bulan "muhbirleri" ile, Türkiye kökenli Almanları izlediğini ve baskı altında tuttuğunu iddia etti.

Gazeteye konuşan Alman Yeşiller Partisi'nin güvenlik ve istihbarat konularında uzman milletvekili Hans-Christian Ströbele, konuyu yaz tatilinin ardından Alman Federal Meclisi Parlamento Kontrol Komitesi'ne taşıyacağını belirtti.

"MİT'in Almanya'da inanılmaz gizli faaliyetleri var" diyen Ströbele, Almanya iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı, dış istihbarat teşkilatı BND ve polisin Türkiye ile işbirliğini denetlemesi gerektiğine dikkat çekti.

Haberde Almanya'da yaşayan Türkiye vatandaşı ve Türkiye kökenli Almanya vatandaşlarının sayısının 3 milyonu bulduğu da belirtildi.

MİT'E DOĞU ALMAN "STASİ" BENZETMESİ

Haber İngiliz gazetelerinde de geniş yer buldu. Times gazetesi konuyla ilgili haberinde MİT'i, eski Doğu Almanya'nın güvenlik ve istihbarat birimi Stasi'ye benzetti.

Haberde "Geçen yıl Almanya'da ortaya çıkan belgeler, casus ağının Türkiye'ye pahalıya patlamadığını, birçok muhbirin sadece Erdoğan'a bağlılıkları nedeniyle gönüllü olarak çalıştığını gösteriyor" denildi.

Financial Times'in haberinde ise "Almanya'daki Türk toplumu Erdoğan'ı destekleyenler ve onun İslamcı ve giderek otoriterleşen politikalarını eleştirenler olarak ikiye bölünmüş durumda" ifadesi kullanıldı.

FT ayrıca Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ofisinin, parlamento komitesine gerekli bilgileri vereceğini de belirtti.

Almanya'nın önde gelen Der Spiegel dergisi de Türkiye'nin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullah Gülen'e yönelik soruşturmada Alman dış istihbarat servisi BND'den de yardım istediğini yazmıştı.

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category istihbarat]

[tags MİT DOSYASI, Alman vekil, iddia, MİT, Almanya, muhbir]

DİN & DİYANET DOSYASI /// MUSTAFA ACER : İSLAM'DA CEMAATÇİLİK YOK !

Mustafa ACER 26. 09. 16

Kuran tektir, değişmemiştir ve değiştirilemez. Kuran Allah tarafından İnananlara apaçık öğüt olarak gönderilmiş bir kitaptır.

Allah; Kuran’da bildirmek istediği her şeyi eksiksiz ve açık olarak indirdiğini ifade etmektedir. İslam inancının kaynağı da Kuran’dır.

6. Enam Suresi 38. AyetYeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
6. Enam Suresi 98. AyetAllah sizi tek bir nefisten yarattı. Sizin bir istikrar, bir de değişken haliniz var. Doğrusu anlayanlar için ayetlerimizi açık olarak bildirdik.

Kuran’da eksiklik arayan ve farklı yollarla Mezhepler, Tarikatlar ve Cemaatler oluşturanlar, Allah’ın emirlerine karşı gelmekte ve İslamiyet içinde ayrılıklara neden olmaktadır. Bu da en büyük günah ve fitne vesilesi olmaktadır.

Cemaatçilik; İslami değil, İslamiyet’in emir ve yasaklarına karşı dünyevi menfaat sağlamak için oluşturulmuş kuruluşlardır.

İslamiyet’e en büyük zararı; İslami Cemaat diye oluşmuş olan ayrımcı kuruluşlar vermektedir.

Misal:

İslam adına yapılan cinayetler ve terör olayları da İslamiyet’i kötülemek için kullanılmaktadır.

Gerçek İslamiyet; öğrenilmez, anlatılmaz ve yaşanmaz ise Egemen Dış Güçlerin elinde bir oyuncak olarak kullanılan terör örgütleri sayesinde, İslam dünyası yok edilmek için fırsat yaratılmış olacaktır.

Kuran’da; Allah ile Kulu arasında bir vasıta olması lanetlenmiştir.

Kuran; doğrudan İnsanların şahsına hitap eder.

Kuran; bir Devlete veya bir topluma bildirilmiş öğütler değildir.

Kuran; Kul ile Allah arasında hiçbir aracı olmasını kabul etmez.

Onun İçin İslam Devleti veya İslami Cemaat diye bir kavram kabul edilemez. Müslüman insanların bulunduğu toplumdan bahsetmek daha doğru olacaktır.

7. Araf Suresi 3. Ayet “(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene uyun ve O’ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!”

42. Şüra Suresi 9. AyetYoksa ondan beride veliler mi edindiler? Fakat Allah’tır ancak veli, ölüleri o diriltir ve her şeye kadir odur.”

74. Müddesir Suresi 11 AyetBeni, yarattığım kişi ile baş başa bırak.”

Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından uygulanan; İnsanların inançları konusunda serbest olduğu, din ve vicdan hürriyetine müdahalenin olmadığı, tekke ve zaviyelerin kapatılarak din adamı sömürüsünün olmayacağı bir yaşam tarzı ile gerçek İslam’ın yaşatılması sağlanmıştır.

Bugün Müslüman toplumlarının bulunduğu devletlerde, gerçek İslamiyet’in yaşandığı konusunda kuşkularımız bulunmaktadır.

Bakınız Mehmet Akif ERSOY Mısır’dan Türkiye’ye dönüşünde ne diyor: "Mısır’da on bir sene kaldım; on bir saat daha kalsaydım çıldırırdım. Müslümanlık da, insanlık da Türkiye’de var. Allah benim canımdan alsın da Mustafa Kemal Atatürk’ün canına eklesin!"

İnsanlar İslamiyet’i öğrenecek ve İslami esaslara uygun yaşayacak ise; herkesin Kuran’ı bildiği lisanda anlayarak okuması, ondan öğüt alması, emir ve yasaklarına uyması gerekmektedir. İmam veya Hocaların söylediklerine göre değil, Kuran’ın öğütlerine uygun olarak yaşamalıdır.

Kuran; Peygamberin bulunduğu toplum anlayabilsin diye Arapça indirilmiştir. Türk Milleti Arapça bilmiyorsa bildiği lisanda Kuran’ı okuyarak ondan öğüt alacaktır.

Kuran’ı Arapça okumanın, Araplaşmaktan başka bir anlamı yoktur.

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category istihbarat]

[tags DİN & DİYANET DOSYASI, MUSTAFA ACER, İSLAM, CEMAATÇİLİK]

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK DOSYASI : 75 yaşındaki Ümmühan Nine'nin evi sulara gömülmek üzere /// DEVLET NİNEMİZE SAHİP ÇIKSIN

Baraj projesi için evine el konulan Ispartalı Ümmühan Nine’nin evi sulara gömülmek üzere. Kış kapıda, gidecek yeri olmayan 75 yaşındaki çaresiz kadın yalnız başına yaşadığı evinde suların yükselmesini izleyerek ölümün yolunu gözlüyor.



Isparta’nın Sütçüler ilçesinde, Yukarı Köprüçay Havzası’nda inşa edilen Kasımlar Barajı ve HES projesinde geçtiğimiz Mayıs ayında su tutma çalışmasına başlandı. DSİ gözetiminde gerçekleştirilen su tutma çalışmasıyla hızla yükselen barajın suları, göl havzası içerisinde kalan Darıbükü köyünü yutmaya başladı.

Baraj projesi için Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırma kapsamında arazileri ve evlerine el konulan köylülerin bir kısmı kamulaştırma bedellerini aldı, bir kısmı ise Darıbükü köyü yakınlarındaki arazide kamu güvencesi olmadan, kamulaştırma bedeli karşılığı olarak baraj şirketi tarafından inşa edilen 50’şer metrekarelik evlere taşınmaya başladı. 

BARAJIN SULARI ÜMMÜHAN NİNE’NİN EVİNE DAYANDI

Ancak Darıbükü köyünde evler için biçilen 15 ila 40 bin TL tutarındaki kamulaştırma bedeliyle yeni bir yaşam kurma olanağı olmayan köylüler de bulunuyor. Büyük çoğunluğu yaşlılardan oluşan köylülerden biri olan 75 yaşındaki Ümmühan Uysal, yalnız yaşadığı evini terk etmeyenlerden biri. Köylüyü zorla yerinden ettiği gerekçesiyle EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) tarafından yürütülen acele kamulaştırma işleminin iptali için oğlu Hasan Uysal’ın desteğiyle Isparta İdare Mahkemesi’nde dava açan Ümmühan Nine, yargı süreci tamamlanmadan su tutma işlemine başlanan baraj projesi yüzünden günlerini korkuyla geçiriyor.

‘SULAR MERDİVENE DAYANDI, ÖNÜMÜZ KIŞ NE YAPACAĞIM?’

Gidecek başka bir yeri olmadığı için baraj sularının yavaş yavaş yutmaya başladığı Darıbükü köyündeki evinde çaresizlik içinde adeta ölümü bekleyen Ümmühan Nine, yetkililerin bu hukuksuz uygulamayı bir an önce sonlandırmasını ve köylülerin mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor. Komşuları taşınınca aylardır evinde tek başına yaşadığını anlatan Ümmühan Uysal, “Biz burada büyük bir rezillik içinde yaşıyoruz. Elektrik, su, yol yok. Barajın suları evimin merdivenine dayandı. Ne yetkililer ne de başka birileri gelip de bir çözüm üretmek için hatırımızı sormadı. Önümüz kış. Ne yapacağımı bilmiyorum” diye konuştu.

KÖYLÜLERİN YOLU SULARA GÖMÜLDÜ, YAŞAMLARI GERİDE KALDI

Evleri, bahçeleri ve tüm yaşam alanları barajın sularına gömülecek olan Darıbükü köylüleri, bir yandan sular yükselirken bir yandan da eşyalarını ve anılarını kurtarmaya çalışıyorlar. Ancak yeni taşındıkları küçük ve beton evlerde kış için yakacakları odunlarını taşımaya çalışan köylülerin ulaşım yolu su altında kalmaya başladı. Köyün üst kısmında açılan stabilize yola ulaşım güçlüğü çeken köylüler çaresizlik içinde eşyalarını barajın sularından kurtarma çabası veriyor.

‘EN ÇOK KÖYLÜNÜN MUHATAP ALINMAMASI AĞIRIMIZA GİDİYOR’

Ümmühan Uysal’ın oğlu Hasan Uysal ise Darıbükü köyünde yaşanan drama tepki göstererek şunları dile getirdi: “Darıbükü köyündeki gördüğüm manzara karşısında bir insan olarak utanıyorum. Burada yol, su, elektrik yok. Süt, yumurta, yoğurt yok. Ekmek yok. Köylüler bir ekmek arabası ya da sebze satıcısı gelirse onlardan ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Yeni yapılan evlerin olduğu bölgeye ulaşım sorunlu. Üç ayda foseptiği dolup taşmış. Köylüleri adeta yaşamdan tecrit eder gibi, hayvanlar gibi ormanın içine atıp kaderine terk etmişler. Burada adeta bir savaş sonrasının manzarası yaşanıyor. Ancak Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler kadar değeri yok bu insanların. Biz baraja, enerji üretilmesine karşı değiliz ama beş yıldır burada bir baraj inşaatı sürüyor. Bu güne kadar bir kişi gelip de bizi bilgilendirmiş değil. Kimse ne yapacağını bilmiyor. Mecnun gibi sağa sola dönüp duruyor. En çok da köylünün muhatap alınmaması ağırımıza gidiyor.”

YUKARI KÖPRÜÇAY’DA NELER OLUYOR?

Isparta ve Antalya sınırlarında, Yukarı Köprüçay Havzası’nda 2012 yılında inşasına başlanan Kasımlar Barajı ve HES projesinde geçtiğimiz Mayıs ayında su tutma çalışmasına başlandı. İki ilde toplam 6 köyü doğrudan etkileyen baraj projesi için Bakanlar Kurulu Karası ile acele kamulaştırma kararı çıkarılarak köylülerin ev ve arazilerine el konuldu. Barajın sularına gömülecek Darıbükü köyünde ise daha ağır bir dram yaşanıyor. Baraj için el konulan ev ve arazilerini terk eden köylülerin bir kısmı kendilerine öngörülen 15 ila 40 bin lira tutarındaki kamulaştırma bedelini alıp yakınlarının yanına yerleşti. Köy dışında yaşama olanağı bulunmayanlar ise kamulaştırma bedeli karşılığı olarak baraj şirketinin yaptığı betondan kafesleri andıran 50 metrekarelik evlere yerleşti. Köylülerin mağduriyetleri giderilmeden su tutma çalışmasına başlanması eleştiri konusu olurken, acele el koyma kararına karşı dava açan 75 yaşındaki Ümmühan Uysal’ın suların yükselişini seyrederek evinde adeta ölümü beklemesi yürekleri dağlıyor.

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category istihbarat]

[tags ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK DOSYASI, Ümmühan Nine, ev, su]

TARİH /// ALİ NEJAT ÖLÇEN : OSMANLI DONANMASININ NAVARİN'DE YANARAK YOKOLUŞU !

 

OSMANLI DONANMASININ NAVARİN’DE YANARAK YOKOLUŞU !

 

Ali Nejat Ölçen

 

Rus Amiral’i Spridof komutasındaki donanma Baltık denizinden 1769’un Haziran’ında yola çıkar, İngiltere’ye uğrayıp orada kimi denizci subaylarla donatıldıktan sonra Akdeniz’e girecekti.  Osmanlı Devleti’nin başında Padişah Mustafa III ve de çevresi, Baltık denizinde yol olmadığı kanısındadırlar. Kimdir Mustafa III,1717 doğumludur ve Padişah olduğu 1757 yılına kadar kafes içinde 27 yıl yaşamını geçirmiştir. Kaptanı Derya  olarak atadığı Hüsamettin Paşa ise bir kara komutanıdır. Aslında gemisi olmayan Osmanlı’nın ilk baş kaptanıydı o. Çünkü, Cezayirli Hasan Bey  edindiği varlıkla 20 gemilik bir donanma yaratmıştı. Osmanlı Devleti’nin o yıllarda  tek deniz gücü Hasan Beyin bu donanmasıydı. Osmanlıcı AKP iktidarı’ bilmiyor olmalıydı ki, Rus filosu Çeşme koyunda Navarin’e yaklaştığında Osmanlı’nın deniz ile hiçbir ilgisi kalmamıştı.

 

Cezayirli Hasan Bey’in yarattığı 20 gemiden oluşan donanma  Rus filosunun 29 gemisiyle nasıl başa çıkacaktı.(Hasan Beyi en tutarlı anlatan yapıt, Prof. Dr. Y. İzzettin Barış’ın Osmanlı Padişahlarının Yaşamlarından Kesitler kitabıdır. 2002,s.181)

 

Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa, gemisinden ayrılmış karaya çıkmıştır. Deniz savaşından kaçınıyor olmalıydı. Spridof’un donanması  Çeşme koyuna girdiğinde   karşılıklı top atışları başlar.  Cezayirli Hasan Beyin karşısındaki Rus Kaptanı Spridof’un gemisinin armaları ve dümeni budanmış ve Hasan Bey’in kalyonu üzerine düşmüştü. Bunu fırsat bilen Cezayirli Hasan Bey, Spridof’un gemisine atlar ve onun 510 kişilik  kadrosunun pek azı yaşamda kalabilir. Ne var ki, Hem Cezayirli Hasan Bey’in kalyonu ve hem de Spridof’un gemisi alevler içindeydi. İngiliz kaptanı durumu görmüş  kaptan Spridof’a 500 kişilik yardım gücü göndermiş fakat ne yazık ki, Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa , donanmanın Çeşme  koyuna girmesi buyruğunu vermişti.

Cezayirli Hasan Bey  böylesi buyruğun yanlış olduğunu kabul  ettirmeye çalışmış fakat nedense o hatadan dönüş söz konusu olmamış ve de  sonucun ne olacağını betimleyen yanılgıydı böyle gerçekleşmiştir: Nasıl mı? Kendisini Çeşme koyuna hapsetmiş olan Osmanlı gemilerine  Rus kaptan Spridof,  ateş kayıklarını  iletir  ve  birbirine  bitişik Osmanlı gemilerin tümünün yanması sonucu Osmanlı  deniz gücünün  sönmesinin başlangıcı olur bu: Yıl 1827.

 

Bu deniz savaşından söz etmemizin bir nedeni var: 1830 yılındaTürkiye ve Mısır’ı dolaşarak kimi tarihsel gerçekleri dile getiren  James Webster kitabının 108’nci sayfasında şunları yazmaktadır:

                                                         

On the morning of  Saturday,as were going along the Street, we  heard a church organ.We  entered an  found the Priest  celebrating  mass.,  it being one of  their festival daysa-that of   “All Saints”.Candles were burning and the Church was crowded with  Greeks and Greek monks  in an almost   Turkish dress… Surely, under the circumstance then existing, no stronger proof could have been afforded of  the toleration of Turkis government than the fact, that,with such an event as the butchery of Navarino fresh upon their minds, that should have left  the Christian Greeks to celebrate the rites  of their religion without the slightest interruption.

 

(Kaynak: James Webster, Travels Through the Crimea,Turkey and Egypt,1830, s.108.

 

James Webster’in  bir kilisede hem de Navarina cellatlığının sözkonu olduğu günlerde Türk toplumunun ne denli hoşgörülü davrandığını kanıtlamaktadır. Yazdıklarının YANARAK Türkçesi Söyle.

Cumartesi günü yol boyunca yürürken bir kiliseden org sesi işittik. İçeri girdiğimizde ,rahibib dinsel bir törenle ilgili olduğunu gördük. Azizler yortusu kutlamalarından biriydi. Mumlar yanıyor ve kilise, Yunanlı kişi ve keşişleriyle doluydu ve çoğu Türk giysileri içindeydi. Böyle bir durumda Navarin cellatlığına rağmen  böylesi kutlama Türk Hükümetinin de toleransını kanıtlıyordu. Hristiyan Yunanlılar ufak bir müdahaleye uğramadan özgür bırakılmışlardı.

 

Osmanlı Devleti çökmek üzereyken bile, farklı dinlere karşı laiklik ilkesini korumakta ve fakat  İslam’ı kabul etmiş ümmeti laiklik ilkesinden yararlanma hakkına sahip değildi.  Padişahların dışında Osmanlı toplumunda kamu yönetimi onurlarını ve devlete olan güvenlerini yitirmemişlerdi.  Sanki donanma yakılıp yok edilmemiş gibi yabancılar ve onların elçileri hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadılar. ABD ve AB, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirirken  Navarin savaşındaki Osmanlı davranışını örnek alabilirler mi ?Sanmıyoruz.

 

NAVARİN’de gemilerin karadan yönetilmesinin benzeri, bugün Türkiye’miz de havadan-Cıvadan yönetilmiyor mu?

 

Türkiye’miz AKP iktidarında kendisini koruması ve savunmasından ne denli yoksunlaştırılıyorsa, Osmanlı’nın 1600’lü yıllarda başlayan çöküntüsünü bugünlerde de yaşamakta değil miyiz?

 

Dünya’nın hiç bir ülkesinde bayrak enflasyonu yaratılmamıştır. Ulus ayyıldızlı bayrakları eline alarak, Askerî okulların kapatılmasını, TSK’nın Millî Savunma Yönetiminize bağlanmasını, Genel Kurmay Başkanlığının Lozanı yok sayan R.T.Erdoğana yamanmasını, Ege Denizinde 17 adamızın Yunanlılara teslim edilmesini alkışlamaktadır. Bunun adı da meğer, Egemenlik Halkın imiş. Gaflet içinde kabileleşen halkın. Hoşgörülü halkımız nerelerde!

 

Hirand Dink’in ölümü hala gündemdedir ve fakat Aselsan’da ölüdürülen beş bilim adamını hiç bir köşe yazarının, hiçbir siyasal parti Genel Başkanının bugüne kadar anımsadığına tanık olmadık. Kimdi onlar, niçin öldürüldüler  kimseyi ilgilendirmiyor. Çünkü AKP iktidarı Türk toplumunu ulusal bilinçten kopararak onun kabileleşmesini sağlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti bugün Mehmet III’ler ve  Mustafa III’ler tarafından yönetilmektedir. 17  Adanın Yunanistan tarafından işgal edilmesi, TSK’yı ve onu etkisizleştiren Deniz Gücünü yokoluşa sürükleyem  Mustafa III’ ler . Mehmet III’ler benzerleri değimlidirler!

 

Böyle biline çare buluna. 2.10.2016

 

Dr. Ölçen

 

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category araştırma]

[tags TARİH, ALİ NEJAT ÖLÇEN, OSMANLI DONANMASI, NAVARİN]

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ’nün ‘taşınmaz serveti’ ortaya çıktı

 

FETÖ'nün 'taşınmaz serveti' ortaya çıktı

 

FETÖ'nün darbe girişiminin ardından mal varlıklarının satışına yönelik hükümetin yaptığı bloke çalışması örgütün "taşınmaz servetini" de ortaya çıkardı. Şu ana kadar örgütün elinde değeri milyarlarca lira ile ifade edilen 62 bin 317 gayrimenkul olduğu belirlendi. Örgütün taşınmazlarını kaçırmak için hamle yapmasını engelleyen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da FETÖ'nün himmet paraları ile kurduğu serveti bir gecede bloke ederek örgüte ağır bir darbe vurdu. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi de bulunan mülklerin 4 bin 548'i devletin envanterine geçirildi.

 

Sabah'ın haberine göre, Maliye Bakanlığı 6 bin 619, adli merciler ise 49 bin 228 taşınmazın örgüte ait olduğunu belirledi. FETÖ'nün bir önceki satış işlemini de mercek altına alan bakanlık yetkilileri Kayyum atanmış şirketlerin kayyum atanmadan önce devrettiği şüpheli 6 bin 470 gayrimenkulü de tespit ederek örgütün mülk kaçırmasının önüne geçti. Tespit işleminin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerinin hummalı çalışması sonucu bloke işlemi uygulanarak örgütün tüm mal varlığına yönelik satış işlemlerinin iptali gerçekleştirildi.

 

FETÖ mensuplarına göz açtırmayan yetkililer ilk Kanun Hükmünde Kararname'nin çıkacağı gece sabah saatlerine kadar çalışma yaparak bloke işlemlerini tamamladı. Bir yandan kanun hükmünde kararname ile FETÖ'nün taşınmaz varlığı deşifre edilirken bir yandan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tapu sisteminde "Risk Bildirim ve Sorgulama Ekranı" oluşturuldu. Sisteme emniyet, valilik gibi birimler tarafından teyit edilen 10 bin 'şüpheli taşınmaz' girişi yapıldı.

 

FETÖ'ye ait 62 bin 317 adet gayrimenkul olduğu belirlendi. İçinde yurt, okul, üniversite ve örgüt evi bulunan mülklerin 4 bin 548'i devlet envanterine geçirildi. Taşınmazların 2 bin 381 adeti Hazine'ye, 2 bin 167 adeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Operasyonların devam etmesiyle birlikte bu sayının artacağı belirtiliyor.

 

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category terör]

[tags FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI, FETÖ, taşınmaz, servet]

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// İsmet Özçelik : FETÖ’nün kurtulma taktikleri

ismetözçelik


FETÖ'ye yönelik operasyonlar sürerken örgüt de boş durmuyor. Avrupa'da, Afrika'da ve Pensilvanya'da toplantı üstüne toplantılar yapıldığı bildiriliyor. Sadece hükümet değil, FETÖ de OHAL ilan etmiş durumda. "Üst akıl" gözetiminde yapılacak işleri planladıkları ifade ediliyor. Tabi devlet de boş durmuyor. Yurt içinde ve dışında FETÖ'nün tüm faaliyetlerini izliyor.

 

EN AZ ZARARLA ATLATMAK

 

FETÖ tam bir şaşkınlık içinde. Şimdi durumu toparlamaya çalışıyorlar. Bu kadar sert bir karşılık göreceklerini düşünmedikleri anlaşılıyor. Kendilerine karşı halk içinde oluşan birlikteliği hesaplayamamışlar. "Bu iş nasıl oldu?" diye araştırıyorlar.

"Birliğin nasıl dağıtılacağını" tartışıyorlar. En az zararla paçayı kurtarma hesapları yapıyorlar. Örgütle kararlılıkla mücadele edenler, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı AKP'lilerin çıkışlarının FETÖ'ye umut olduğunu belirtiyorlar.

 

Erdoğan'ın Lozan çıkışına destek veren yayın organları ve yazarların, FETÖ'ye hizmet ettiklerini ifade ediyorlar. "Geçmişte FETÖ'ye ve kumpaslarına en çok desteği de onlar vermişti" diyorlar.

 

FETÖ TAKTİKLERİ

 

FETÖ çemberi yarmak için yeni taktikler peşinde. İlk hedeflerinde, "kamuoyunda oluşan birliği bozmak" var. "Soruşturmaları karmaşık hale getirme" planı yürürlükte. Gelen tüm bilgiler bu yönde. FETÖ ile ilgili yıllardır uğraşan güvenlik görevlileri mücadelelerini sürdürüyor. Aynı konuda akademik çalışmalar yapanlar da faaliyette. Saha çalışması ile akademik çalışmalar birleştiriliyor. Konunun uzmanları FETÖ'nün paçayı kurtarma taktikleri hakkında şu bilgileri verdiler:

 

SAHTE İTİRAFLAR

 

Yurt dışında yapılan toplantılarda cezaevleri ile irtibata geçilmesi ve iletişimin sıklaştırılması kararlaştırıldı. Bunun için esas olarak avukatlar ve yakınlar kullanılacak. "Gizli FETÖ"cü cezaevi görevlilerinden yararlanılacak. Bir plan dahilinde "sahte itiraflar" yapılarak soruşturma yanlış yönlendirilecek. Çelişkili itiraflarla soruşturmalar çıkmaza sokulacak.

 

BÜYÜKLER İÇİN KÜÇÜKLER FEDA EDİLECEK

 

Örgütün "kritik elemanlarının" korunması için "küçük" elemanlar feda edilecek. Hatta bunun için gerekirse "büyükler" öncülük edecek. Yani bir kurumda FETÖ'nün genel müdürü kendini korumak için alt düzeydeki FETÖ'cüyü harcayacak. Bu yolla güven sağlayacak.

 

KURUMLAR ARASI GÜVENSİZLİK YARATMA

 

Yapılacak en kritik işlerden biri de kurumlar arası ve kurum içi güvensizlik yaratma. Şu anda bunun altyapısı var. Emniyette ve TSK'da kimse kimseye güvenmiyor. Bu güvensizliğin kışkırtılması için ne gerekiyorsa yapılacak. Özellikle TSK, emniyet ve yargı arasında yaratılacak güvensizlik kritik önemde. Bu yolla zaman kazanılması planlanıyor. Aynı taktik devletin tüm kurumları için de geçerli. Yaratılacak kargaşa ile soruşturmalara güvenin azaltılması amaçlanıyor.

 

TEHDİTLER

 

Örgüt arşivinin bir nüshası yurt dışına kaçırılmış durumda. Kritik mevkilerde görev yapanlarla ilgili dosyalar elde. Kimsenin bilmediği özel bilgiler var. Soruşturmalarda kritik isimlerin korunması için bu bilgilerden yararlanılması, gerekirse tehdit mekanizmasının kullanılması gündemde.

 

FETÖ-TİKA İLİŞKİSİ

 

Kulislerde çok tartışılan kurumlardan biri de TİKA. "FETÖ'nün en etkili olduğu kurumdu" ifadesi kullanılıyor. Hatta "TİKA FETÖ için kuruldu" diyenler de var. Devlette önemli görevler üstlenmiş emekli diplomatların TİKA ile ilgili anıları da bunu doğruluyor. FETÖ'nün dünyada etkili olduğu üç bölgeye dikkat çekiyorlar. Orta Asya, Balkanlar ve Afrika. Bu üç bölgede de TİKA kritik görevler üstlenmiş. Bu bölgelerde görev yapmış diplomatlar, "TİKA mı FETÖ'yü güçlendirdi, FETÖ mü TİKA'yı" sorusunu tartışıyorlar. Artık bu sorunun yanıtını vermenin zamanı gelmedi mi?

 

Aydınlık

 

[status publish]

[geotag on]

[publicize off|twitter|facebook]

[category terör]

[tags FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI, İsmet Özçelik, FETÖ, taktik]

Teşkilatı Mahsusa

ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU paylaşımlarının yapıldığı resmi blogdur. strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo